Bakanlığımızın “Köy İlkokullarını Yaşam Merkezine Dönüştürme Projesi” kapsamında bir köy okulunu ziyarete gitmiştim. Ankara’ya uzak bir dağ köyüydü. Yerleşim yapısı bizim köye benziyordu. Köyün girişi, Aslanbeyli’ye Alagazili tarafından girişi andırıyordu. Sağ taraftaki derenin bir kıyısı çayırlık, diğer tarafında dört gözünden gürül gürül su akan bir çeşme vardı. Hemen arka kısımda üzeri çalı çırpı ve sallarla örtülü eğrü büğrü taş duvarlar uzanıyordu. Su kenarında kadınlar tokaçla yün yıkıyor, nineler yün didiyor, yaşlı bir teyze ise yorgan sırıyordu. Teyze, yaptığı işi eline yüzüne bulaştırmış; bizim oraların deyimiyle “deli kızın dikişi” gibi iğneyi bir oraya, bir buraya batırıyor; âdeta yün ile yorgan yüzünü birbiriyle dövüştürüyordu.Köyümüzün yorgan, yatak işlerinin duayeni Çapar Döndü’yü hatırladım; namıdiğer Koca Döndü’yü. Çapar Döndü, tek göz evde, bir başına yaşardı. Muazzam yorgan sırırdı. Döşek sırımak hemen hemen herkes tarafından bilinse de yorgan sırımak kabiliyet gerektiren, ince bir uğraştı. Çapar Döndü geniş yüzlü, iri parmaklı, çekik gözlü; ciddi bir duruşa sahipti. Başında sarı keteni, önünde nakışlı önlüğü ve kollarında süt sağmaya gidenlerin taktıkları gibi kolçakları vardı. Rahmetli anamın kadim dostuydu. Anam kirmenle yün eğirir, Çapar Döndü’nün tandırında ekmek yapar, zaman zaman da yorganı sırınacak olanlara aracılık ederdi. Çapar Döndü’nün torbasında gürgenden yapılmış farklı şekillerde irili ufaklı kazıkları bulunurdu. Yorganı yere serer, kazıkları yorganın büyüklüğüne göre belirlediği mesafeye çakar, köşelerinden ipleri gererek yorgan sırımaya koyulurdu. Yorganın büzülmesini engellemek için ortasına büyükçe bir taş koymayı ihmal etmezdi. Uğursuzluk getirmesin diye çocuklar dâhil kimsenin elini, ayağını yorgana dokundurmazdı. Yorgan sırırken onu seyretmek, sehpasına tuvalini koyup sanat icra eden bir ressamı izlemek kadar keyifliydi. Çuvaldızı ile yorgan arasında âdeta orkestra şefliği yapardı. Yorganın kenarına oturup geri geri giderek görevini yapar, baklava dilimi gibi birbirinden milim şaşmayan estetik bir görünüm ortaya çıkarırdı. Çapar Döndü’nün kulağı az duyardı. Çok bakar, az konuşurdu. Sırım esnasında meziyetine güvendiği için hariçten gelen tavsiyelere kulak asmaz, ehil olmanın verdiği ağırlığı etrafında bulunan herkese hissettirirdi. Kendisine emanet edilen takaklı bez, akça pakça yıkanmış koyun yünü ve allı güllü pazen tarifsiz bir esere dönüşürdü, onun hüneriyle. Yaşlılığın, yalnızlığın ve anadan, atadan öksüzlüğün verdiği mahrumiyet simasındaki derin çizgilerde saklıydı.Kendisine latife yollu laf atmalara hoşgörüyle mukabele eder, asla alınganlık göstermezdi. Köyde sadece yorganını diktiği kişilerin değil, herkesin içini dışını bilir ancak kimsenin gizli saklısını kimseyle paylaşmazdı. Gıybet edenlerin kapısından her zaman uzak dururdu. Bir sözün ne anlam taşıdığını, bir yüzün ne ifade ettiğini çabucak sezerdi. Yakın/uzak her komşunun işini yapar ancak her kapıdan ekmek yemezdi. Çoğu zaman azığını beline sardığı kuşağının içinde taşırdı. Eşi vefat ettikten sonra,Hörküçük’ten Aslanbeyli’ye döndüğünden beri fukaralık defterinden kaydı hiç silinmedi. Kızlarından Kamer Teyze’nin çocukları, ne diye hitap eder bilinmez ama Cennet Teyze’nin kızları ona “Koca Ana” derlerdi. Çapar Döndü -tıpkı kardeşleri gibi- eşsiz duvar ustası Kirli Osman ve diş çeken, demir dövüp balta yüleyen Höke Durdu gibi sanatçı bir ruha sahipti. Yüklüklerimizde hâlâ saklanan yün yorganların ve yün döşeklerin birçoğunda el emeği göz nuru bulunan Çapar Döndü’yü Aslanbeyli köylüleri gönül coğrafyalarında her zaman anacaklardır.Zanaat sahnesini terk edenlerin Çapar Döndü’den aktaracakları pek çok sanat tecrübesi olsa gerek. Köyün ve köylünün dost selamında teselli bulmak isteyen her kalp, Çapar Döndü’yü rahmetle yâd edecektir. Mekânın cennet olsun, nur içinde yat Döndü Teyze.
Sosyal ve kültürel etkinlikler, çocuk ve genç ruhun temizliği, tokluğu, süsünü ve inancını ihmal eden her türlü tavrı iyiye yöneltir.